TUTKU: SATIŞIN HAM MADDESİ!

Eğer sizden sokakları süpürmeniz istenirse, Michelangelo’ın resim yaptığı, Beethoven’ın beste yaptığı veya Shakespeare’in şiir yazdığı gibi süpürün. O kadar güzel süpürün ki gökteki ve yerdeki herkes durup, ‘Burada işini çok iyi yapan biri, dünyanın en iyi çöpçüsü yaşıyormuş.’ desinler. Martin Luther King

Ben bu çöpçüyü tanıdım.
2007 yılıydı; Anadolu Yakası’nda yeni bir eve taşınmıştım. İşim de Mahmutbey’de. Tabii haliyle her gün sabah beş otuzda uyanıp yola çıkmam gerekiyordu o günlerde.
Aylardan Şubat; hava yeni ağarıyor. Yollar buz tutmuş. Yürü yürüyebilirsen. Neyse, arabamın kapısını açıp kendimi içeri zor attım. Aracın ısınmasını beklerken gözüm karşı kaldırımdaki temizlik işçisine takıldı. Üzerinde üniformasını saran sarı yağmurluğu, kafasında siyah bere- siyle habire süpürüyor kaldırım kenarlarını. Süpürdüğü çöpleri plastik bidondan bozma küreğine toplayıp, tekerlekli çöp arabasına atıyor. Ara sıra rüzgârın süpürgesinden, küre- ğinden çaldığı çöpler etrafa dağıldıkça, elindeki süpürgeyi çöp arabasına sıkıştırıp, saçılan kâğıtların, poşetlerin peşinden koşup, dağılan çöpleri yakalayıp tekrar çöp arabasına atıyor. Bir ara çöp arabasının kenarından uzunca, ucu sivri ince demir bir sopa çıkardı. O sopayla yere gömülmüş bir konserve kutusunu çıkarıp, çöp arabasına attı; eşelenen toprağı da ayağıyla bastırıp düzelttikten sonra devam etti yine süpürmeye. Sadece yaptığı işe kilitlenmiş. Gözleri yerde, elleri süpürgesinde ve küreğinde. Biraz daha dikkatli bakınca çöp arabasının plastik çiçeklerle süslü olduğunu fark ettim. Ama nasıl? Gelin arabası gibi yapmış o “çöp” arabasını. Tutma kollarına iki tane dikiz aynası koymuş. Dikiz aynalarında da iki sarı kanarya ve yüzünde işini doğru yapmış olmanın verdiği o muhteşem tebessüm.

Ben bu şiir gibi seremoniyi izlerken dalıp gitmişim. O gün işe geç kaldım. Günler sonra rastladım ona yine. Ha dedim tamam, yakaladım seni. Arabamdan inip, saygıyla yanına yak- laştım; elimi uzattım. Önce tereddüt etti, çekindi, ellerine baktı. Ben daha hızlı davranıp, yakaladım ellerini. Adını sordum; Remzi dedi. Sinop Ayancıklıymış. Uzun uzun sohbet ettik.

Ayrılırken bana dedi ki, “Abi işini iyi yapacaksın. İş olmazsa, aş olmaz.” Yüzüme oturan derin bir hüzün haliyle vedalaştık.

“Tutku satışın hammaddesidir.”

Değerli okuyucumuz,

Bu haberin detayını Business Türkiye dergisinde bulabilirsiniz.