İNSANLARIN ÖZNEL ALGI FILTRELERI, SUYUN IŞIĞI KIRMASI GIBI OLANI KIRIYOR!
Gher şehri yakınlarında, tüm halkı kör olan bir başka şehir daha vardır. Bu şehrin ötesinde ise çöl başlar. Bir gün bir kral ordusuyla gelip bu çölde kamp kurar. Kralın savaşçılığıyla ünlü güçlü bir fili vardır. Şehir halkın- dan bazı meraklılar, bu ünlü fili tanımak için yanına gider. Elleriyle do- kunarak bilgi edinmeye çalışırlar. Sonra şehre geri dönerler. Şehir halkı onların etrafına toplanıp, fil hakkında bilgi vermelerini ister. Elleriyle filin kulaklarına dokunan adam, ”Büyük, kaba saba bir şey” der. ”Çok da geniş, tıpkı bir halı gibi…” Filin hortumuna dokunan diğeri ise asıl gerçeği ben biliyorum. ”Düz bir boru gibi, ürkütücü ve güçlü” der. Filin ayaklarına dokunmuş olan adam ise şöyle söyler: ”Bir sarayın mermer sütunları gibi güçlü ve sağlam. Her biri, filin organlarından yalnızca biri- sine dokunmuştur ve onu bile yanlış algılamıştır. Hiçbiri filin bütününü görememiş, filin bilgisine erişememiştir”. (Batı, 2018). Öykü, basit bir mantık silsilesi izliyor. Dış dünyanın duyumlarla gelen imajının bilinç- te gerçekleşen tasarımını anlatıyor. Göz görmeyince tasarım, dokunma duyusuna kalıyor ki o da bilincin daha önce biriktirdikleri üzerine başka nesneleri okuyor. Peki, bir soru: Filimizi değiştirirsek, gözümüz görür mü? Kulağımız duyar mı ya da gerçekten dokunabilir miyiz? Aslında algı buysa, gerçek nedir? Bu dönem “Algı Yönetimi” dersimde öğrencilerimle tam da bu konu üzerine tartışırken algı, gerçek, medya, politika, ikna ve söylem üzeri- ne farklı konuları ele almaya karar verdik. Algı, (Os. idrak, şuur, tefer- rüs, perception) nesnel dünyayı duyular yoluyla öznel bilince aktarma şeklinde tanımlanıyor. Algı, dış dünyanın duyumlarla oluşan imgesinin bilinçte gerçekleşmesidir. Bir tasarımdır. Bilince dair bir tasarım. Bilinç zaten tüm deneyimlerimizin temeli ve bağlamıdır. Sıradan insan, bilinci savunmadadır. Gerilim halindedir çoğunlukla. Algı aynı zamanda tüm duyusal verilerin anlamlandırılması işlemine verilen addır. Evet, doğru- dur, göz bakar, beyin görür. Bir anlamda algılama yoluyla biliriz. Böylece biriktiririz. Bir sonraki algılarımızda bunları ham veri olarak kullanırız. Burada karşılıklı bir süreç başlar. Bilgiyle algılayabiliriz, algıyla bilebiliriz.
ALGILAMA ILE GERÇEK ARASINDA AYRIM NASIL FARK EDILIR?
Çoğunlukla fark edilmez. Aslında bu ilişkiyi ifade eden çarpıcı bir söy- lem de vardır: “Algılanan şey gerçektir.” Bir anlamda senin bilincinin gerçeği ne ise algıladığı da odur. Nedeni basittir. Bilincin, başka bir ger- çekten haberdar değildir ki. Gerçek zaten bilinçten bağımsız olarak var olandır. Bilincin tek gerçeği olan algıları ise değiştirebilirsiniz. Bu, ya- şamak için önemlidir. Algıyı olumluya dönüştürmek, ayrıca gerçek bir kişisel dönüşümün başlangıcıdır. Algılarımız sürekli filtrelenir. Kişinin kendisine sunulan her şeyi algılaması imkan dahilinde değildir. İnsan zihni duyularıyla aldığı olayları, iletileri, algı filtreleri olarak adlandırılan süzgeçten geçirir. Algı filtreleri, herkesin kendi yaşadıkları deneyimler- den, inanç ve değerlerinden, karakter özelliklerinden teşkildir. Kişilik algı filtreleri, iletileri siler, bozar, geneller ya da kabul eder. Bilgilerimiz algılarımıza, algılarımız bilgilerimize bağlıdır. Algı filtreleri, uyaranların seçimi, düzenlenmesi ve yorumunu içerir. Beyinde gerçekleşen zihinsel bir işlemdir bu. Olayları, olguları, nesneleri, kişileri aslında tüm dünya- yı algılamakla tanırız ve anlamlandırırız. Başka bir deyişle, dışımızdaki gerçekliğin bilgisini bize algılarımız verir. Çocuklarımızı görür, yediği- miz yemeğin tadını alır, maçın bittiğine dair hakem düdüğünü duyarız. Bunların her biri bize bir nesne ya da bir olayla ilgili bilgileri verir. Bu aşamada, duyumlar ve hafızanın ortak çalışması söz konusu olur. Algı, duyumsal girdileri anlamlandırarak, bilgileri hafızada depolanacak şe- kilde hazırlar. Bu da söylediğimiz gibi olaylar, olgular, kişiler, nesneler ile ilgili depolanmış algıları oluşturur. Bunlar da bazen yanlış oluşur. İnsanın bilinci, zaten insan ruhunun küçük bölümünü teşkil eder. Ünlü Psikanalist Freud, bilincinde olduğumuz şeylerin, ancak buzdağının suyun üzerindeki kısmı gibi olduğunu söyler. Asıl olanın, su yüzeyinin altında yatan bilinçaltı olduğunu da ekler. Bilincinde olduğumuz şeylerin de algı kırılmalarıyla sorgulanabilir durumda olduğunu bilmemiz gerekir. Önemli olan hafızada depoladıklarımızdır. Demek ki hafızadaki depoladıklarımıza veya onları nasıl istiflediğimize dikkat etmemiz gerekiyor.
Değerli okuyucumuz,
Bu haberin detayını Business Türkiye dergisinde bulabilirsiniz.