İçinde bulunduğumuz 2019’un ilk ayında ve yerel seçimler öncesinde İMKB – Hisse Senetleri borsasında yükselme trendi, döviz kurlarında 1,13 civarındaki Euro/Dolar paritesine göre dolarda 5,30’lar civarında bir hareketle para piyasalarında 2018’deki dalgalanmalardan sonra stabilite sağlanmış gibi görünmektedir. Bankalarda yüzde 43’lere kadar tırmanan kredi faizleri yüzde 30’lara kadar geriledi. Ancak yeni kredi imkanları oluşturulamamakta ve finansal kuruluşlar yeni müşteri yaratmakta, yeni mevcut müşterilerin finansal risklerini yöneterek, zaten güç durumda olduğu için geri ödemede de zorlanan kurum ve kişilere bir öncekinden daha maliyetli bir hesaplamayla, karlarını devam ettirebilmek ve hukuki takibe girmemek adına kredi yeniden yapılandırmaları organize etmektedirler. Yani riski, her iki taraf için de geçerli olan yeni ve daha büyük bir riskle çözme yöntemine başvurmaktalar. Karşılığında daha fazla teminat isteyerek görevlerini de profesyonelce tamamladıklarını sanmaktadırlar. Peki, geri ödemeler yapılmazsa ve yeni kaynaklar yaratılamazsa elinizdeki teminatlar hangi riskinizi ne kadar karşılayacaktır? Önümüzdeki dönemlerde olacak olan, teminatların nakde çevrilebilmesini temin etmek için başta gayrimenkuller olmak üzere, borçlu kuruluşlar enteresan değerlerden el değiştirecektir. Yeni bir yabancı ve yerli sermaye sınıfı oluşacaktır. Makro anlamda yüzde 6’nın altında bir büyüme rakamında Türkiye’de sadece iş piyasaları değil, işçi piyasalarında da olumsuzluklar artacaktır.
Dünyanın genelinde yaşanan siyasi ve ekonomik sorunlar aşılmadıkça istihdam piyasalarında hem çalışanlar aleyhine reel gelirlerde erimeler olacak hem de genç nüfus için yeni iş piyasaları imkanı olmayacaktır. Türkiye bulunduğu jeopolitik konum itibariyle dünyadaki gelişmelerden olumlu anlamda avantaj da sağlayabilir, bugünlerden daha olumsuz pozisyona da düşebilir. Bu bağlamda dış siyasi ve ekonomi politikalar cumhuriyet tarihimizde hiç olmadığı kadar daha da anlam kazanmaktadır. Türkiye kendi tasarruflarıyla yeni ekonomi modellerine kaynak yaratamayacağı için, sermaye ve borçlanma anlamında yurt dışından kaynak çekmeye mecbur bir ülkedir. Dünya ekonomisindeki yavaşlamanın ve siyaseten daha milliyetçi ve korumacı akımların ülke içlerinde daha çok prim yaptığı bir gündemde, uluslararası finans siteminde güven ve istikrar tesis edecek yaklaşımlarla fon akışlarının gelişmekte olan piyasalara doğru kayan bölümünden azami şekilde faydalanmak ama uzun vadeli istikbalimiz açısından da bu kaynakları artık üretim ve istihdama yönlendirmemiz gerekecektir.
Değerli okuyucumuz,
Bu haberin detayını Business Türkiye dergisinde bulabilirsiniz.