AYRIMCILIĞIN ‘POZİTİFİ’İ OLMAZ!

Pozitif ayrımcılık ne kadar iyi niyetle tasarlanırsa tasarlansın, konuyu sadece kadın temsilini sayıca sağlamak olarak görmek, kadına (elbette erkeklere de) belli pozisyonlara gelen kadınların yetkinliklerini sorgulaması için alan açıyor. Yani kaş yaparken göz çıkarıyoruz. Burada bırakılan hasarlar kalıcı. O halde ne yapacağız? Kavramın kendisini irdeleyerek ve daha doğru bir tanımlama getirerek önemli bir adım atabiliriz. Pozitif ayrımcılık kısaca “dezavantajlı gruplara sağlanan özel haklar” olarak tanımlanıyor. Kuşkusuz burada bir iyi niyet var. Azınlık grupların ancak bu şekilde çoğunlukla eşit olabilecekleri varsayılıyor. Oysa cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşeniyor. Çünkü ayrımcılığın “pozitif”i olmaz. Ayrımcılık başlı başına negatif bir hal ve hak savunuculuğu her türlü ayrımcılığın karşısında olmayı gerektirir. Basit bir örnekle, sayıca eşitliği sağlamak adına en iyi aday olmayan birini işe alarak öncelikle o bireyi riske atıyor olabilirsiniz. Bir cam uçuruma yaklaştırıp bireyin kaygı seviyesini artırabilirsiniz. Yanı sıra, dezavantajlı görünmediği için o pozisyona erişemeyen diğer bireyleri ajite eder ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin kapsayıcılık ilkesinden ödün verirsiniz.

Şimdi bunları okuyan pozitif ayrımcılık savunucularının itirazlarını duyar gibi oluyorum. Pozitif ayrımcılığın geçici ve özel bir tedbir olduğunu, nihai hedefe ulaşana dek atılacak adımları içerdiğini vurgulayıp aynı işe başvuran, eşit niteliklere sahip kadın ve erkek söz konusu olduğunda tercihin kadından yana kullanıldığı ilkesiyle bana karşı çıkabilirsiniz. Buna ancak saygı duyabilirim ve desteklerim de… Ancak kavramsal olarak pozitif ayrımcılığın kadını yatıştırmak ve ağzına bir parmak bal sürmek amacıyla teşvik edilen, eşitsizliği tekrar üreten, eril belirleyici bir ifade olduğunu düşündüğümü saklayamam. Pozitif ayrımcılığın iş hayatında ve siyasette cinsiyetçiliği önlemede etkin olduğu fikri, kanımca bir gayya kuyusu.

Elbette toplumsal cinsiyet eşitsizliği sorunlarına çözüm olarak sunulan bu modelleri tümden reddetmiyorum. Ancak ne ölçüde amaca uygun kullanıldığını sorguluyorum. Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamanın ancak ve ancak sistemik bariyerleri ortadan kaldırmakla mümkün olabileceğine inanıyorum. Sorun, pozitif ayrımcılık kavramının kendisinde. Kadına yönelik ayrımcılık sonucu ortaya çıkan adaletsizlikleri gidermek için geçici çözümler bularak esasında ayrımcılığı yaratan hiyerarşik sistemi değiştirmeyi erteleriz. İhtiyacımız olan pozitif ayrımcılık değil, pozitif eylem. Pozitif eylem, iş hayatı, kamusal hayat, hukuk, eğitim gibi alanları, cinsiyetleri, yaşları veya diğer özellikleri nedeniyle dezavantajlarla veya yetersiz temsille karşılaşabilecek bireyler için eşitlemeyi amaçlayan bir dizi önlem. Sayılara değil, liyakat ve becerilere odaklanarak dengesizlikleri gidermeyi amaçlar. Daha kalifiye adayları, sırf yeterince temsil edilmeyen grupların lehine olsun diye dışarıda bırakmak yerine dezavantajlı grupların beceri gelişimi için eğitim olanakları sağlar, sorunu kökten çözer. Sabitlenmiş kotalar değil, ilham verici hedefler belirler. Yani bariyerleri kaldıracak olan pozitif ayrımcılık değil, pozitif eylem. Sadece çeşitliliğiyle övünen değil aynı zamanda kapsayıcı ve hakkaniyetli bir çalışma ortamı yaratmak impostor olgusuyla mücadelede çok önemli. “Çeşitlilik bir partiye davet edilmeniz, kapsayıcılık o partide dansa kaldırılmanız” der Verna Myers. Ben bu tanıma bir ekleme yapmak isterim: “Hakkaniyet ise dans pistinde ne kadar alana sahip olduğunuz.” Pozitif ayrımcılığın partiye davet edilmemizi kolaylaştırdığını düşünüyorum. Kadın kotaları, partide dansa kaldırılmamıza az da olsa katkı sağlıyor. Ancak dans pistinde ne kadar alanımızın olduğunu sorgulamamıza izin vermiyor. Tam tersi partiye “pozitif ayrımcılık” ile davet edilmişsek, bize benzemeyen davetlileri bir de davet edilmeyenleri ajite ediyor, bizden uzaklaştırıyor. Yani dans pistindeki alanımızı daraltıyor. Yönetim, danışma veya benzeri kurullarında bulunduğum organizasyonlarda pozitif ayrımcılık nedeniyle değil, yetkinliklerim nedeniyle yer aldığımı nasıl anlatabileceğimi düşünmeye sevk ediyor. Bu duyguyu sevmiyorum. Bunu hiçbir kadın hak etmiyor.

Değerli okuyucumuz,

Bu haberin detayını Business Türkiye dergisinde bulabilirsiniz.