“BU DA BENİM MÜLAKATIM”

Babamla olan hatıralarımdan hobilerime, sosyal medya tecrübelerimden iş hayatına, Ülker’in başarı hikayesinden pazarlama dünyasındaki deneyimlerime, sosyal medya paylaşımlarımdan tarihi ve kültürel projelerimize kadar her şey hayatımın bir parçası. O yüzden bu yazımda yaşamıma temas eden her şeyden bahsetmek isterim. Babamla olan yakın ilişkim ve onun bana kazandırdığı hobi edinme alışkanlığım yaşamımda önemli bir yer tutuyor. Elbette işten söz etmemek de olmaz. Pazarlama dünyasında önemli bir örnek haline gelen Ülker’in pazarlama stratejileri, bu alanda pek çok yeniliğe imza atmamız ve pazarlamanın sadece reklam ve promosyonlardan ibaret olmadığını, müşteri memnuniyeti ve sorumlu pazarlamanın önemini de sizlere aktarmak isterim. Bunun yanı sıra, Aphrodisias kazılarında bulunan “Tavan Fiyatlar Fermanı” gibi tarihi ve kültürel projelere verdiğimiz destek de çok önemli. Çünkü bu tür projelerle hem tarihimize sahip çıkıyor hem de kültürel mirasımızı gelecek nesillere aktarıyoruz.

“BABAMDAN BANA KALANLAR”

Hayata bir baksan çok uzun, bir baksan çok kısa… İnsan, anne ve babası bu dünyadan göçünce büyüyor. İnsanın keşkeleri olmamalı. Çünkü olan olmuş. Kendime şiar edindiğim Mevlana’nın özlü bir söylemi var: “Dün dünde kaldı. Cancağızım bugün yeni şeyler söylemek lazım.” Anda kalmak iyidir. Ne zaman “canım çok sıkılıyor” desem, babam “sıkı can iyidir” derdi. Arkadaş gibiydik. Hiç unutmam, üniversite sınavlarına hazırlanıyordum. Hazırlanmak deyince de sadece 15 gün çalıştığımı söyleyeyim. Sınavdan önceki son akşam “Artık yeter çalışmayı bırak, hadi dışarı çıkalım. Ama arabayı ben kullanacağım. Olur ya bir aksilik olur yarın sınava odaklanamayabilirsin” dedi. O akşam Sarayburnu’na gittik. Daha eski anılarımda babamla Aksaray’dan Küçükçekmece’deki Beyti’ye döner yemeye gittiğimizi keyifle hatırlarım. Çok yakındık. Onu üzmekten hep kaçındım. Babamın bizimle iletişim kurduğu gibi ben de evlatlarımla iyi ilişkiler içerisindeyim. Birlikte zaman geçirmeyi, seyahat etmeyi hatta yarışmayı seviyoruz. Babam beni yönlendirerek hobi sahibi de yaptı. Bir akşam kıl testereyle eve geldi. “Padişahların da buna benzer hobileri vardı” dedi. Tahta oymacılığı yaptım hatta sandal bile boyadım. Balıkçılığı, balık tutmayı hep sevdim. Halter yapmam için de teşvik etti. Lise dönemimde kendimi koruyabilmem için judo kursuna yazdırdı. Hakikaten kimseden dayak yemedim. Koleksiyoner olarak topladığım ilk eserler Yapı Kredi Bankası’nın babama gönderdiği Hoca Ali Rıza Bey’in karakalem tıpkıbasım çizimleri oldu. Onları çerçevelettim ve duvarıma astım. Hala dururlar. Bir gün mobilya almaya gittik ve mobilyaları seçtik. Babam, “Şimdi duvara bir de tablo seçmemiz gerek” dedi. Çok güzel bir gelincik tablosu seçti. Dedemin de benzer bir ilgisi olduğunu hatırlıyorum. Sanata ilgim epey erken yaşlarda başladı. Satın aldığım eserlerin bir anlatısı varsa ve bu anlatıdan hoşlanırsam o eseri koleksiyonuma dahil etmeyi isterim. Binamızda bir sergimiz var: “Konuşan Yazılar”. Her bir eserin anlamı var. Bu anlamlar ardı ardına geldiğinde bir makale oluşturuyor. Bütüncül olarak bir başka anlamı ifade ediyor. Resme olan ilgim entelektüel derinliği olan bir komşumuzla başladı. Ziyaretine gider tabloları üstüne konuşurduk. Şeker Ahmet Paşa’nın bir tablosunun önünde epeyce konuştuğumuzu, esere dikkatlice baktığımı hatırlıyorum. İlginç bir karakteri vardı. Hediye etmeyi severdi. Tabloya dikkatli baktığımı görünce beğenip beğenmediğimi sordu. Huyunu bildiğim için tablodaki gölü işaret edip durgun suya bakarak ”Burada da epeyce sivrisinek olur” dediğimi hatırlıyorum. Şeker Ahmet Paşa o gün de çok kıymetliydi, bugün de öyle. Henüz bir Şeker Ahmet Paşa tablosu koleksiyonumda yok. Ancak o gün önünde epey konuştuğumuz zemininde, sulu boya çalışmalarının olduğu bir Hilye vardı, çok beğenmiştim. Aradan uzun yıllar geçti. Satışa çıkan tablo karşıma geldiğinde uzun yıllar önce beğendiğim Hilye olduğunu gördüm. Tesadüf müydü yoksa kader mi? Kadere inanırım

“HAYALİMİN ÖTESİNDE”

Sosyal medyadaki paylaşımlar, sizden bağımsız başkalarıyla iletişim kuruyor. Müzik dinlemeyi severim. Bazen klasik, bazen caz ya da bir başka türde müzik olabiliyor. Spotify’ın önerdiği listeleri de dinlerim. Bazen dostlarımınkine de takılırım. Algoritmalar zaten beğenebileceğim listeleri öneriyor. Önerilenleri dinlemeyi de severim. Sözlerden çok ezgilerden etkileniyorum. Babamın arkadaşlarından hayatta olanları ziyaretime gelir, sohbet ederiz. Geçtiğimiz günlerde bir baba yadigarı ziyaretime geldiğinde “İşler nasıl?” diye sordu. “Ellerimi açsam, dua etsem şu anda sahip olduklarımı hayal edebilir miydim bilmiyorum” dedim. O zaman ikna oldu. Teknolojiyi, teknoloji üzerinden gelişmeleri takip ediyorum. Ancak görüyorum ki hala küçük bir aksilikte bilgisayarı açıp kapamak gerekiyor. Böyle bakınca yapay zeka için henüz endişelenecek bir şey olmadığını düşünüyorum. Yapay zeka canınızı sıkarsa fişini çekersiniz. Genç Murat Ülker’le kariyerimin başında karşılaşsam ona ”Akıllı ol” derdim. Akıllı olmak, bu kadar uğraşmana gerek yok demek.

“FARKLI MİLLETLER, FARKLI KÜLÜRLER”

Godiva iftihar edilecek bir satın alma oldu. Ancak ondan dört buçuk kat büyük United Biscuits (UB) satın alımımız var ki Godiva kadar ses getirmedi. UB’nin bünyesinde McVitie’s, Jacob’s Cream Crackers ve Twiglets gibi İngiliz pazarının ünlü markaları bulunuyor ve dünyanın altıncı büyük bisküvi üreticisi. Farklı milletlerden farklı kültürlerle çalışıyoruz. CEO’su İrlandalı, insan kaynakları yöneticisi Hollandalı, CFO’su Hintli ve CMO’su ise Türk olan bir yapıyı tüm zorluklarına rağmen uyumla yönetiyoruz. Geçmişte üretmek önemliydi. İthalat yapmak ve dil bilmek olmazsa olmazdı. Üretirken farklılık ve farkındalık yaratmak en önemli konuydu. Ürün içerisinde kullanacağımız yarı mamulleri Türkiye’ye getirirken bu farklılığı korumak üzere epeyce dikkat ederdik. Üretim hattında bir başkasında olmayan makine parkurları tasarlar, bununla daha önce düşünülmemiş yeni ürünler devreye koyardık. Pek çok ürün farklı üretim süreçlerinden esinlenilerek makinelerimize eklenmişti. Bugünün en önemli konusu ürettiklerinizi hedef kitleyle buluşturmak, pazarı finanse etmek ve satmak. Bu kapsamda iletişimin yani pazarlamanın önemi giderek artıyor.

“DÜNYAYA PAZARLAMA ÖĞRETİYORUZ”

Ülker, pazarlamanın kitabını bile yazdı. “Pazarlama Sözlüğü” yazdık. Bu sözlük pazarlamaya yeni katılan arkadaşlarla aynı dili konuşmak için ürettiğimiz bir sözlük. 40 yıl önce teknoloji kısıtlıyken belki satış odaklı bir şirket olmanın öneminden söz edilebilirdi. O zamanlar pazarlama lükstü. Ben yeni mezunken şirket datalarından hareketle regresyon analizleri ve integral alan hesaplarıyla satış tahminleri yapmaya çalışırken, yeni kurulan satış ve pazarlama Ar-Ge müdürlüğüne yurt dışından yine bir Türk arkadaş geldi. İlk analizi şöyleydi: “Reklam yaptıkça satışların düştüğünden hareketle reklama son verin.” Tahmin edersiniz ki arkadaşımız aynı hızla geldiği yere döndü. Evet, analize göre artan reklam harcamaları ve düşen satışlar vardı. Ama müşterilerin siparişlerinin düşmesinin nedeni 12 Eylül darbesinin piyasada yol açtığı tedirginlikti. Biz ancak reklamla tüketilen ürünlerimizin yerine mal satabiliyorduk. Analiz önemli. Ama çıkan sonucu çok yönlü yorumlamak daha önemli. Daha sonra 90’larda pazarlamada ürün müdürleri görevlendirdik. İkincil teşhir alanları hedefimizdi. Ama geleneksel, skolastik satış engellemesiyle karşılaşıyorduk. Bir icra toplantısında satış genel müdürü “Bu pazarlamacılar lakayıt davranıyor, hayal görüyor” diye serzenişte bulundu. Ben de “Tabii ben onlara benim için gelecek hayali kursunlar diye para veriyorum” dedim de iş yatıştı. Pazarlama özeldir. Sizin ürün, piyasa, tüketici özelliklerinize tabidir. Pazarlama ilmi, veri, istatistik, tahmin teknikleri ve best practice uygulamalarını temel alır. İş hayatında bir tek doğru çözüm yok. Birçok seçenekten optimum olanı siz seçeceksiniz. Ürünlerimizi bulunduğumuz coğrafyanın en ücra köşelerine bile götürüp orada ekonomiye katkı yaratmak ve satana kazandırmak sorumluğumuz. Ama bu her şeyi açıklamaz. Etkili pazarlamanın tanımı şöyle: Sorumlu ve kârlı olarak maksimum müşteri tatmini. Önemli olan müşterinin arzusu olabilmek. Pazarlamada gerçek sorumluluk müşterilerimizin ihtiyaç ve arzularını anlama sorumluluğu. O yüzden diyorum ki Ülker’in başarısı şu dört sözcükte yatar: Alan memnun, satan memnun. Artık Yıldız Holding olarak dünyaya pazarlama öğretiyoruz. Bizden transfer edilen pazarlamacı arkadaşlarımız oldukları yerlerde tarih yazıyor

“GELİŞİM İÇİN YAZMAK”

COVID döneminde evde zaman geçirmek, kendimi geliştirebilmek adına böyle bir sürece soktu. Önce sadece LinkedIn ortamında yazdıklarımı paylaştım. Sonra bloğumda yazmaya başladım. Arkadaşlarım daha sonra platformlarda yazılarımı paylaşıyor. Yazar olarak anılmak gibi bir derdim yok veya dikkat çekmek için yazmıyorum. Öncelikle kendimi geliştirmek için yazdım. “Nasıl ki ben başkalarının bakış açısından bir şeyler öğreniyorsam, belki benim bakış açımın da birilerine faydası olur” diye umuyorum. Malum gayem “salih amel”. Dünya bu denli büyük bir hızla değişirken, bu değişime sadece tanıklık etmekten öte bu değişimi doğru okuyabilmenin de önem taşıdığına inanıyorum. Tecrübelerimi, gözlemlerimi, kendi araştırmalarımı yazıyorum. Böylece ilgi alanlarım yazılarımda yer buluyor. Mesela sanat yazıları benim için güzel bir kulvar oldu. Bu sefer de yazmak için daha çok sergi gezmeye başladım. Hatta iş seyahati için gittiğim yerlerde daha fazla sergi gezmeye başladım. Diğer yandan iş seyahatlerimi, yerel kültür intibalarımı yazıyorum. Anılarımı da bu şekilde biriktiriyorum. Böylece Atlantik geçmişimizi anlatan “Aldonlar” diye bir anı kitabı bile yazdım. Böyle bir macerayı hedefleyenlere rehber oluyor.

Değerli okuyucumuz,

Bu haberin detayını Business Türkiye dergisinde bulabilirsiniz.