İKLİM VE İNSANLIK KRİZİ EKSENİNDE HALKLA İLİŞKİLERİN ROLÜ

Modern insanlık bu düzeyde küresel bir belirsizlikle ve krizle daha önce hiç karşılaşmadı. İklim krizi, gelişen ve hayatı değiştiren teknolojiler, ekonomik ve sosyal kırılmalar gündemimizi oluşturuyor. Üstüne üstlük dünyanın farklı coğrafyalarında temel insan hakları, cinsiyet eşitliği, eğitim ve sağlıkta eşitsizlik gibi sorunlar gitgide artıyor. Geçmişten günümüze dünya üzerinde tartışılan her sorun aslında insan kaynaklı. Arda Öztaşkın, “İklim Değil İnsanlık Krizi” adlı kitabında bu konuyu detaylı şekilde inceliyor. Yazar, meselenin kendimizle yani insanlıkla olduğunu örneklerle göstererek açıklıyor. İklim değişikliği de doğanın meydana getirdiği bir kriz değil, aksine insanın yarattığı ve sonuçlarını hala ciddiye almadığı önemli bir mesele. Yazar, bireysel sorumlulukların önemine işaret ederek alınabilecek önlemlerin altını çiziyor. Üniversitede girişimcilik ve sürdürülebilirlik dersini verirken, öğrencilere en başta sürdürülebilirlik ve süreklilik arasındaki farkı anlatarak başlarım. Süreklilik bir sistemin varlığını sürdürmesini tanımlarken, sürdürülebilirlik bir sistemin hayatta kalmak için ihtiyacı olan kaynaklara erişip erişemeyeceğini ya da erişebilmek için ne yapması gerektiğini farklı çerçevelerde (doğa, toplum, ekonomi ve benzeri) inceler (Özkul, 2016). Halkla ilişkiler alanı bu anlamda kurumlarda bilinç ve farkındalık oluşturarak, kurumsal sosyal sorumluluk kampanyalarıyla bir şirketin, kurumun/kuruluşun sürdürülebilir olması için içinde bulunduğu toplumun ve gezegenin de sürdürülebilir olmasına odaklanır ve kurumların yapması gereken faaliyetleri bu düşünce etrafında kurar, yol gösterir. Peki sürdürülebilirlik noktasında Türkiye nerede? Tarım açısından ele alırsak tarımda tansiyonun yüksek olduğunu görüyoruz. İrfan Donat, Oksijen’de meseleyi tüm boyutlarıyla gözler önüne seriyor. Ülkedeki gidişatın üreticiyi batıracağını ve dünya fiyatlarından bağımsız olarak ülke dinamikleri gözetilmediği takdirde seneye kıyametin kopacağını belirtiyor. Mevcut tabloda üretici önünü göremediği için üretimin devamına ilişkin bir iştahsızlık var. Yaylalar boş ve üretim yok. Ahırlar boş. Bu ortamda kimse hayvan almak ya da yatırım yükü altına girmek istemiyor. Tarım ve bitkisel üretim tarafına baktığımızda da çiftçilerde kopuşların gitgide artacağı öngörülüyor.

Değerli okuyucumuz,

Bu haberin detayını Business Türkiye dergisinde bulabilirsiniz.