“PSİKOLOJİK SAĞLAMLIK VE DOĞRU İLETİŞİM”

Özellikle son yıllarda günlük yaşantımızın aldığı kaotik hal sebebiyle, önceden ”sahip olunsa iyi olur” denilen sağlamlık (rezilyans) kavramı artık ”sahip olunması gereken” yaşam becerileri listesinin tepesine yerleşmiş bulunuyor. Uzun yıllardır konuşulan, insanın psikolojik iyi oluşu üzerindeki etkileri açısından birçok bilim sel araştırmaya konu olan sağlamlık, farklı alanlara uyarlanan bir şemsiye kavram olarak kabul ediliyor. Bu yazıda, insanın açık ara en çok ihtiyaç duyduğu öngörülen psikolojik sağlamlığa odaklanarak, bu beceriyi geliştirmede “sağlıklı ilişkilerin” ve bağlantılı olarak “doğru iletişimin” rolünü ele aldım ve doğru iletişim kurmanın yolları’nı anlattım.

PSİKOLOJİK SAĞLAMLIK NEDİR ?

Psikolojik sağlamlık en basit tanımıyla kişinin zihinsel süreçlerini ve davranışlarını, kendisini karşılaştığı olumsuz durumların yıkıcı etkilerinden koruyabilecek şekilde düzenleyebilme gücüdür. Araştırmalara göre öğrenilebilen ve geliştirilebilen bir özelliktir. Burada zihinsel süreçlerden kastedilen düşünce, duygu ve davranış döngüsünün bütünüdür. İnsanın zihinsel süreçlerini düzenleyebilme becerisi, öncelikle kişinin iç dünyasını tanımaya, kabul etmeye ve güçlendirmeye yönelik bireysel veya gerekirse bir uzman eşliğinde yapılan çalışmalarla kazanılabilir. Bu becerinin gelişmesin de bir diğer önemli konu da tüm bu çalışmalara ek olarak, kişinin içinde bulunduğu toplulukla sağlıklı yani “samimi, derin ve gerçek bağlar içeren” ilişkiler kurabilmesidir.

SAĞLAMLIK VE İLİŞKİLER

Araştırmalar, samimi ve gerçek bağlar içeren bir ilişki ağının, kişinin sadece psikolojik sağlamlığını artırmakla kalmayıp yaşam kalitesini, bununla bağlantılı olarak da yaşam süresini uzattığını gösteriyor. Ayrıca bu ağın yarattığı “güvende olma” hissi, kişinin öğrenmeye açıklığı üzerinde olumlu bir etki sağlıyor ve her alanda gelişimini kolaylaştırıyor. Elbette bu sonuçların oluşmasında ilişkiler ağının sayıca fazlalığından ziyade, kalitesinin yani ne derece yoğun, içten ve gerçek olduğunun belirleyici rol oynadığını ifade etmekte fayda var. Özetle, gelişkin insan ilişkileri becerilerine sahip olmanın daha sağlıklı, daha üretken ve dengeli olmaya giden en direkt yollardan biri olduğunu söyleyebiliriz. Bu özelliklerin hem kişisel hem de profesyonel yaşam açısından ne kadar kritik önem taşıdığı da zaten biliniyor.

İLİŞKİLERDE İLETİŞİMİN ROLÜ

Kurduğumuz tüm ilişkilerdeki birincil ihtiyacımız görülmek, duyulmak ve anlaşılmaktır. Bu ihtiyacımızın karşılanmasını sağlayacak olan ise bize “görülmüş, duyulmuş ve anlaşılmış” hissettirecek olanın ne olduğunu, muhatabına “onun anlayacağı” şekilde iletebilmektir. Demek oluyor ki, ilişkilerimizin kalitesini belirleyen en önemli unsurlardan biri taraflar arasında akan iletişimin tarzıdır. İhtiyaçlarımızı, beklentilerimizi ve duygularımızı açık, dürüst ve şiddet içermeyen bir şekilde ifade edebildiğimizde, başkaları tarafından anlaşılabileceğimiz dolayısıyla da desteklenebileceğimiz bir ortamı yaratırız. İfade etmek zaten başlı başına üzerimizdeki duygusal yükün hafiflemesinde büyük rol oynadığı gibi ilişkilerin sağlıklı ilerleyebilmesi için gereken adımların ilkidir. Çünkü ancak doğru ve şiddetsiz bir iletişim tarzı ile ifade ettiğimiz de yanlış anlaşılmaların, varsayımların önüne geçebilir ve ilişkilerin devamı için gereken zemini oluşturabiliriz. Bu şekilde gelişmeyen iletişimler, konu ne olursa olsun bir tepki olmanın ötesine geçemez dolayısıyla da istenilen etkiyi ve sonucu yaratamaz.

DOĞRU İLETİŞİM NEDİR ?

İletişimde duygu kanalı ve düşünce kanalı olmak üzere iki ayrı hat olduğunu kabul ederek işe başlamakta fayda var. Doğru iletişim kurabilmenin ilk şartı ise iki kişinin aynı anda aynı kanalda olduğundan emin olmak. Yani taraflardan biri düşünceleri, inançları, yargıları yani doğrular veya yanlışlar, olmalılar veya olmamalılar üzerinde odaklı iken diğer taraf tamamen duygularının etkisi altındaysa birbirlerini anlamaları pek de mümkün değildir. İletişimin taraflar arasında akabilmesi için aynı kanaldan yapılması gerekir. Yani, her iki kişi de duygu kanalında ise duygularını paylaşabilirler. Düşünce kanalında ise duygulara pek yer yoktur. Bu alanda sadece fikirler ve teknik konular tartışılabilir, akıl yürütmeler yapılabilir. Aynı anda aynı kanalda buluşabilmek için de nasıl ki radyoda kanal ararken tuşları bir ileri bir geri hareket ettirerek ince ayar yapılırsa, biz de kendi içimizde ince ayar yapmaya alan tanıyarak “iletişimin akışı için doğru kanala” geçiş yapmayı başarmalıyız. Bunun için de öncelikle duygularımız ve düşüncelerimiz arasındaki ayrımı net bir şekilde yapmayı öğrenmemiz gerekir. “Bu olay hakkında ne düşünüyorum?” ve “Bu olay bana ne hissettiriyor?” sorularına vereceğimiz cevapların bambaşka olması gerektiği gibi… Bu arada ne hissettiğimiz sorusuna verdiğimiz “iyi” ve “kötü” cevaplarının da duygularımızı tanımlamaktan çok uzak iki kelime olduğunu belirtmekte fayda var. Bu konuda kendisini geliştirmek isteyenlere Marshall Rosenberg’in “Şiddetsiz İletişim” kitabını büyük bir dikkatle okuyup, yaşamlarının her alanında uygulamaya çalışmalarını öneririm.

DOĞRU İLETİŞİM SAĞLAMLIK OLUŞTURMAYA NASIL YARDIMCI OLUR?

Doğru iletişim psikolojik sağlamlık için gerekli olan sağlıklı ve destekleyici ilişkilerin gelişimini ve sürekliliğini sağlayacak verimli ortamı yaratır. Açık, dürüst ve şiddet siz iletişim kurmayı beceren kişiler diğerleriyle daha güçlü bağlantıları olduğu için zengin bir destek ağı oluşturmayı da başarırlar. Bu da stresi yönetmek, zorlukların üstesin den gelmek, değişime olumlu bir şekilde uyum sağlamak için ihtiyaç duyduğumuz psikolojik sağlamlığın artmasına yol açar. Güçlü iletişim becerileri geliştirerek çevremizdekilerle ortak bir dil ve anlayış oluşturmayı başarabilir, sorunları kolektif olarak çözmeye hazır hale gelebiliriz. Ayrıca doğru iletişim kurarken kullanmanın şart olduğu duygusal zeka ve öz farkındalık becerileri, duygu düzenlememizi, stresi yönetmemizi, değişen koşullara uyum sağlamamızı kolaylaştırarak genel sağlamlığımızı artırır.

Değerli okuyucumuz,

Bu haberin detayını Business Türkiye dergisinde bulabilirsiniz.